Malatya köklü bir tarihin şehridir. Tarihin en eski uygarlıklarından, Selçuklu ve Osmanlı Uygarlıkları’na kadar uzanan bir birikime sahiptir.
Bu tarihi birikim, aynı zamanda maddi ve manevi köklü değerlerin oluşmasını sağlamıştır. Bu değerleri oluşturan ve kuşaktan kuşağa aktaran insanımız, aynı zamanda en büyük değerimizdir.
Malatya insani özellikler bakımından, olaylara körü körüne bağlanan, kendini çıkmazdan kurtaramayan, saplantılı bir karakter yapısından uzaktır. Bunun aksine problemlere etkin bir biçimde çözüm yolları ile yaklaşan ve geniş bakan bir genetik altyapısı vardır. Sıradanlıklardan uzak insanların şehridir aslında Malatya. Her alanda kendini dünyaya ispatlamış insanların beşiğidir. Havası, suyu, doğası sayesinde eşsiz bir insani doku hakimdir Malatya’da. Aslında Malatya’nın en büyük değeri; insanıdır. Bu nedenle ki; Mevlana’ya hocalık eden Şeyh SadrettinKonevi, tasavvufun ve edebiyatın eğilmez başı Niyazi Mısrî, üstün askeri yeteneği ile bir çok muharebede öne çıkan İsmet İnönü, ülkeye çağ atlatan Turgut Özal, insanları kahkahaya boğan Kemal Sunal, türküleri ile duygularımızı titreten Fahri Kayahan, büyük mucit Hüseyin Cahit Fırat Malatyalıdır.
Bir şehri yaşatan yine o şehrin insanıdır. Şehir ancak insanın şehre kazandırdığı ruh ile canlı kalır. Bizim türkülerimiz bu kadar güzelse, yemeklerimiz bu kadar lezzetli ise yine bu insanımızın eseridir.
Şehir hafızasına sahip çıkmalıyız
“Su içtiğim tas, bana merhaba dedi, duydum”
İsmet ÖZEL
Gelecek nesillerin geçmişimizle iletişim kurmasını sağlamalıyız. Çocuklarımız ancak bu şekilde değişen dünyaya sağlıklı şekilde ayak uydurabilir. Bu nedenle şehir hafızasının korunması ve gelecek nesillere aktarımının doğal şekilde yapılması çok önemlidir. Şehir hafızasının korunmasında müzeler kadar önemli daha bir çok unsur var. Cadde ve sokak isimlerinin yaşatılması, tarihi mimari eserlerin korunması, ağaçların korunması gibi.
Bizler şehir hafızasını hem akılcı bir şekilde kem de kalıcı bir şekilde yaşatmalıyız. Kuşaktan kuşağa aktarılmayan her şey bir şekilde unutulmaya mahkumdur. Eğer güzel olan bir şey varsa ve bunu yaşatamıyorsak, eğer ders alınması gereken ya da insanımıza model olacak, örnek olacak bir olayı hatıralarımızda barındıramıyorsak şehir hafızası siliniyor demektir. Şehir, içinde yaşayan tüm canlı ve cansız unsurları ile bir bütündür. Bu bütün içinde Kanalboyu, Gazi ilkokulu gibi cansız varlıklar varken, inönü stadında birinci ligde şampiyonluğu zorlayan Malatyasporun anıları, Hamido’nun suikasta kurban gitmesi gibi hatıralar da var. Bir şehrin ayakta kalabilmesi için hafızası korunmalı ve canlı tutulmalıdır. Şehirdeki bütünlüğü sağlayan, geçmişten geleceğe, şehre ait olan her unsurun bu şehirde hayat bulmasıdır.
Bizi biz yapan, ortak kültürümüzdür. Bu kültür yazılı ve sözlü bir geçmişin doğal sonucudur. Hepimizin Malatya’nın bir çok yerinde, anıları var, hatıraları var. Şehrin her hangi bir yeri ile muhabbet kuramıyorsanız, ya bireysel olarak siz cansız bir durumdasınız ya da şehrin o kısmı cansız durumdadır. Modern olarak adlandırdığımız bir çok yeni yaşam tarzı, aslında bize ait değildir. Bugün Beş Konakların olmadığını düşünmek bile istemiyorum. Bugün kapalı çarşının kaldırıldığını ya da kanal boyunun silüetinin değiştiğini de. Malatya’ya bir şeyler kazandırmak, sadece yıkıp yeni bir şey yapmakla olmaz. Çoğu kez bu kazanımlar, var olanın korunmasından geçer.
Hafızası silinen şehirler başka kültürlerin esaretine çok çabuk girer. Bu da yozlaşmayı ve özde gerilemeyi doğurur. Malatya’nın her anlamda hafızasını korumak ve bunu hem akılcı hem de kalıcı şekilde yaşatmak için hepimizin sorumlulukları var diyebiliriz. Müzeler şehir hafızası adına önemli, fakat yeterli değil. Malatya’yı sanatsal olarak anlatabilmemiz, film stüdyoları kurup ekranlara taşımamız, kitaplara konu edinmemiz, yazarlar yetiştirmemiz, ressamlar yetiştirmemiz, şairler yetiştirmemiz, iyi gazeteciler yetiştirmemiz gerekiyor.
.
Büyüyen şehirler için büyük handikap belki de şehir hafızasının kaybolarak insanların yalnızlaşmasıdır. Eğer bizim şehrimiz yerleşim yeri ve nüfus anlamında büyürken gerekli tedbirleri almazsak, hem Malataylılık ruhundan uzaklaşır hem de insanımızı yalnızlaştırmış oluruz. Bugün metropol şehirlerin belki de en büyük sorunu; kalabalık içinde yalnız yaşayan insanlardır. Malatya’nın böyle bir şehir olmasını asla istemem.
YEŞİL MALATYA
“Haydi güzelim gel beri
Yeşil Malatya dilberi
Seni görürler çalarlar
Olurum Vallahi deli”
Fransız seyyah BaptistinPoujoulat’nın, 1836-1837 yıllarında Anadolu, Mezopotamya ve Mısır’a yaptığı seyahati, mektuplar halinde anlattığı kitabında; Malatya’nın Yeşilliği hakkında söylediği şu sözler neden Yeşil Malatya olarak anıldığımızı daha net anlatıyor: “Yeni Malatya, büyük bir çölün ortasına kurulmuş harika bir vaha gibi. Buraya gelirken ilk göze çarpan şehrin görünüşünü saklayan çok büyük bahçeler. Şehir sanki yeşillikler içinde saklanmış gibi.”
Gezginlerin notlarına, şiirlerde mısralara, türkülerde gönüllerimize işlenen Yeşil Malatya, sadece söylem olarak kalmamalı. Bugün yapılan her yerleşim alanı için önce yeşili düşünmek, yeşil alanları planlamak zorundayız. Çünkü yeşil olmayan bir Malatya, köklerinden koparılmış bir Malatya’dır. Bu yüzden biz yeşilin doğallığını şehrin imkanları ile sentezlemeliyiz.
Günümüzde hızla büyüyen şehirler, bir yandan bizleri ister istemez yeşilden uzaklaştırabiliyor. Malatya’nın “Yeşil” sıfatını her daim hak edebilmesi için hem Malatya’yı yönetenlere hem de Malatya’yı seven herkese önemli sorumluluklar düşmekte.